Acı Yolunda İki Durak #Srebrenitsa
HANGAR
Bir yolda ilerliyoruz. Her şey yerli yerinde. Eksik ya da fazla hiçbir şey çarpmıyor gözünüze. Ancak bu ufacık alan üzerinde çok değil, yirmi yıl önce dünyanın en büyük etnik temizlik çalışmalarından birinin gerçekleşmiş olduğunu hatırladıkça birden buz kesiyor yüzünüz. Farkında olarak ya da olmayarak ölümün, hatta daha ötesinin, katliamın soğuk rüzgârı titretiyor içinizi. Üzerinden geçtiğiniz topraklar kan ve gözyaşının merkezi olmuş. Savaşın kirli yüzünün burada ortaya çıktığını ve insanoğlunun bir anda ne kadar canavarlaşabildiğini üzerine hüzün çökmüş bu yollar kendi lisân-ı halleriyle anlatıyor size.
Etrafı tel örgülerle çevrilmiş eski bir hangarın önünde duruyoruz. İçeri girmek yasak. Köhne, terk edilmiş, hiçbir hayat belirtisi olmayan bu yapı hakkında hiçbir bilgiye sahip olmasanız dahi karamsar bir ruh hali yaşıyorsunuz baktıkça. Savaş sırasında dağlardan geçerek güvenli bölgelere ulaşmaya çalışan Boşnakların toplanıp getirildiği bir alan olarak kullanılmış burası. Zor şartlarda sık ormanlardan geçip hayati tehlikenin olmadığını düşündükleri güvenli bölgelere giderek hayatta kalmaya çalışan Boşnaklar, bu arazide kendilerini bekleyen Sırpların varlığından habersiz umuda doğru yola çıkmışlar. Ancak hayatta kalma mücadelesi için göze aldıkları bu tehlikeli yolculuğun son durağı işte bu kan kokan hangar olmuş. Sonrasını anlatmaya ise insanın dili varmıyor. Bir savaş değil bu. Bir etnik temizlik hamlesi. Müslüman kimliğini bütün Bosna’da silmeye yönelik bir soykırım hareketi.
Sırplar tarafından kontrol edilen ve içeri girilmesi hala yasak olan bu hangar, içinde yaşanan vahşetin rengiyle buz kesmiş gibi. Türlü silahlarla, türlü işkencelerle insanların grup grup katledildiği, insanlığın son bulduğu, sözün bittiği, öfke ve acıyla birleşmiş karmaşık duyguların zihninizi sardığı bir yer burası. Şu an bu ölüm hangarından o dönem kaçıp kurtulmayı başaran birkaç Boşnak sayesinde bu vahşetten haberdarız. Bunun gibi kim bilir daha niceleri var.
Hangara giriş yasak olduğu gibi yakınında durup incelediğiniz zaman da müdahaleyle karşılaştığınız zamanlar olabiliyor. Ölen onca insan için bir anıt bir nişâne dahi yok. Dönemin Sırp kayıtlarında “Paketleri halledin.” şeklinde ifadeler geçiyor. Paketten kasıt ise bu gibi yerlerde tutulan yüzlerce masum Boşnak Müslüman. Farklı bölgelerde binlerce insanı katlettikten sonra toplu olarak gömüyorlar. Sonrasında ise yapılan soykırımın bir delili olacağı endişesiyle toplu mezarlar oluşmaması için mezarları kazıp farklı yerlerde daha küçük mezarlıklar haline getiriyorlar. Bu nedenle bir kişinin cesedinin farklı parçaları on farklı bölgeden çıkabiliyor.
Bu bölgede yaşayan kim bilir kaç Boşnak’ın kulağında bu hangardan gelen insan çığlıkları yankılanıyor. Kim bilir kaç tanesi buradan her geçtiğinde cesedini dahi bulamadığı sevdiklerinin yüzünü görüyor bu kireç yüzlü duvarlarda. Acının ve soykırımın simgelerinden biri olan bu hangar da, bir utanç vesikası olarak tarihin puslu dizelerinde yerini almış ve haykırıyor: “ Unutulan Soykırım Tekrarlanır.“
FATA ORLOVİÇ
Bosna çok çeşitli sembollerle dolu. Asırlar boyunca farklı medeniyetlerin ve kültürlerin beşiği olmuş bu coğrafyada yakın tarihin tanıklığını yapmış, varlığıyla size birçok şey anlatan oldukça fazla nesne var. Bir cami, bir kütüphane, bir sebil, bir kilise ve daha birçok yapı. Ancak bir de canlı, hayatın içerisinde var olmuş, tarihin acı sayfalarına tanıklık etmiş ve verdiği mücadeleyle sembolleşmiş bazı isimler var. İşte bu isimlerden bir tanesi Fata Orloviç.
Srebrenitsa yolu üzerinde Konjeviç Polje köyünde yaşayan yaşlı bir teyze Fata Orloviç. Yaşlanmış yüzünün her bir çizgisinde ayrı bir hatıra, ayrı bir hüzün gizli. Bu bölgede yaşayan insanların hemen hepsinde olduğu gibi o da savaşın kirli yüzüne şahit olmuş burada. Ancak enteresan bir duruşu var. İlerleyen yaşına rağmen hayata bağlılığı ve vakur duruşu daha konuşmaya başlar başlamaz dikkatini çekiyor insanın. Hikâyesini öğrendiğiniz zaman ise Fata Teyze’nin aslında ne denli büyük bir duygunun temsilcisi olduğunu anlıyorsunuz.
Eşi Sacir Orloviç şehit düşmüş. Yirminci yüzyılın en yakın utanç vesikası olan savaşta ailesiyle birlikte yaşadığı bu bölge Sırplar tarafından işgal edilmiş. Bölgede yaşayan Müslümanlar toplanarak farklı yerlere sürülmüş. Bu topraklara ise başka savaş bölgelerinden kaçan Sırplar yerleştirilmiş. İnsanlık denen kavramın ayaklar altına alındığı, hiçbir hukuku olmayan savaş bittikten sonra bölgeye yerleşen Sırplar kendi evlerine dönünce burada yaşayan Müslümanlar da yavaş yavaş topraklarına yerleşmeye başlamışlar. Bir süre toplama kamplarında kalan Fata Teyzede bir müddet sonra evine geri dönmüş.
Savaşta eşini ve yakınlarını kaybetmenin acısıyla yaşarken ve belki de savaşa dair her şeyi unutmak isterken evine döndüğünde bambaşka bir şeyle karşılaşmış Fata Teyze. Kendi arsasına evinin hemen yanına inşa edilmiş bir Ortodoks Sırp Kilisesi… Srebrenitsa yolu boyunca o dönem içerisinde yapılmış benzeri kiliselerin sayısı oldukça fazla. Buradaki amaç ise yalnızca dini bir hareket değil. Bu bölgede yaşayan Müslümanları tamamen yok etmek ve bir etnik temizliğe tabi tutmak isteyen Sırp yönetimi ele geçirdiği topraklarda kendi nişanesi olarak birçok kilise yaptırmış.
Savaşın acısını her haliyle yaşamış, eşini ve yakınlarını kaybetmiş, toplama kamplarında kalmış, her türlü ezayı görmüş olan Fata Teyze sinmemiş, ürkmemiş, korkmamış ve kendi toprakları üzerine inşa edilmiş bu kiliseyle alakalı hukuki mücadele başlatmış. Savaş sonrası Srebrenitsa Sırp bölgesinde kaldığı için ilk olarak Sırp mahkemelerine gitmiş ancak Sırp mahkemeleri kimseyi şaşırtmayan bir kararla Teyze’yi haksız bulmuş. Sırpların bu kararıyla yılmayan Fata Teyze Avrupa Birliği’nde hukuki mücadelesine devam etmiş ve Avrupa Birliği’nden lehine bir karar çıkmış. Bu dönemde kiliseyi kullanamayan bazı Sırpların darp hareketleri dahi yaşlı kadını korkutmamış ve mücadelesine devam etmiş. Bu sırada Sırp mahkemeleri yaptıkları hukuksuzluk yetmezmiş gibi bir de Fata Orloviç’e 11.000 Marklık tazminat cezası vermiş. Yaşlı kadını ceza yoluyla ve çeşitli baskılarla yıldıramayacaklarını anlayan Sırplar 125.0000 Euro gibi bir miktar teklif ederek bu araziyi kendilerine satmasını istemişler.
Bütün bu teklifleri net bir şekilde geri çeviren Fata Orloviç bu arazinin ve bu mücadelenin parayla ölçülebilecek bir değeri olmadığını gururla anlatıyor.Bu mesele artık bir arazi meselesinden ziyade bir var olma meselesine dönmüş onun için. Son nefesini verene kadar bu toprakları terk etmeyeceğini söylüyor bütün vakarıyla. Bu coğrafyadaki insanlık utancı acının birinci dereceden şahidi olarak kendince bir mücadele veriyor aslında. Müslüman Boşnak milletini vahşice katledenlere karşı bugünün şartlarına uygun bir karşılık veriyor. Onların bütün baskı ve yıldırma hareketlerine karşı dimdik ayakta duruyor.
Üç yıl önce Sırp yönetimi kiliseyi kaldırma kararı almasına rağmen “ Yapabileceğimiz başka bir yer yok.” diyerek bu kararı geciktirmeye, bir bakıma Fata Teyze’yi vazgeçirmeye çalışıyor. Bölgede yapılan çeşitli yardımlardan Fata Teyze’nin yararlanmasını engelleyerek kimi zaman darp ederek kimi zaman tehdit ederek onu toprağından çıkarmaya çalışanlara tek bir cevap veriyor bu asil kadın.”Bu toprak benim ve benim başka bir vatanım yok.”