The Next Three Days
Tür: Drama, aksiyon, suç temalı gerilim
Puanım: 7,5
Süre: 2 saat 13 dakika
Yönetmen: Paul Haggis
Senaryo: Paul Haggis
Oyuncular: Russell Crawe, Elizabeth Banks, Brian Dennehy, Olivia Wilde
19 Kasım 2010’da ABD’de piyasaya sürülen ve Pittsburgh’da çekilen filmimiz eşini hapisten kaçırma planı yapan bir adamın planın yapım aşamasından, işleyişine kadar olan süreci anlatıyor.
Mutlu bir evlilik sürdüren John, Laura ve oğlu bir sabah uyanırlar. Her şey normal seyrinde ilerlerken bir anda eve polisler girer ve genç kadının hayatı bir cinayet soruşturmasında tutuklanması ile alt üst olur. Sadece Laura’nın değil eşi ve çocuğunun da hayatı darma duman olmuştur. Herkes büyük bir şaşkınlıkla acaba sorusunu sorarlar kendi içlerinde. Laura her ne kadar masum olduğunu söylese de hapis cezasına çarptırılır. Laura’nın masumiyetinden asla şüphe etmeyen ve bir kez olsun yapıp yapmadığını sorgulamayan John, ailesini bir arada tutmaya çabaladığı kadar, karısının olayla ilgisi olmadığını kanıtlamak için tüm ipuçlarının izini sürer. Avukatı, dostları herkes ümitsizdir. John’u asıl üzen ise artık herkesin Laura’nın katil olduğu fikrini kabul etmesidir. John kanıtsız, şartsız bilir eşinin suçsuz olduğunu çünkü onu çok iyi tanır. Neredeyse film boyunca izleyici Laura’nın suçlu mu suçsuz mu olduğu konusunda kararsızdır. Belki de Laura John’un da sandığı gibi biri değildir. Belki herkesin olduğu gibi Laura’nın gizli olan tarafı da budur.
Laura’nın suçu en son çıkarıldığı mahkemede onanır. Laura bedenen ve ruhen sıkışmıştır. Oğluyla da arasında büyük dağlar oluşmaya başlamıştır. Annesini çok özleyen bu küçük sevimli çocuk yaptığı resmi dahi annesine verememektedir. Tüm bu sahneler çok dramatik ve gerçekçi bir şekilde işlenmiştir. Laura’yı kurtarmak için John’un elinde tek bir çare kalmıştır: Karısını hapishaneden kaçırmak. Normal, sıradan, sicili temiz, kurallara uyan, örnek bir vatandaş, eş, baba olan John artık sessiz bir şekilde, kendinden ödün vererek ancak eskisi gibi de dikkat çekmeden yaşayarak plan yapıp bunu hayata geçirmelidir. John’un kararlılığı film boyunca hiç azalmaz. Bu fikri kafasına koymuştur ve önüne çıkan her engeli ne olursa olsun aşacaktır. Çünkü ona göre içeride olan eşi suçsuzdur ve olması gereken yer ailesinin yanıdır.
Güçlü bir adalet sorgulaması yaptıran ve John’un aldığı her kararı bize de sorgulatan bu film, adalet konusunu işlerken bizim kendi içimizdeki prensiplerimizi ve doğrularımızı da kendimize sorduruyor, sorgulatıyor. Sadık ve eşine aşık bir adamın aşkını görüyor olmaktan ziyade en çok bu yüzden izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle de hapisten kaçırma gibi çılgınca bir karar olsa da bu kararın işlenmesindeki çaba, özveri ve azim izlenmeye değer. Küçük küçük pek çok detaydan oluşması ve detaylarla bütün olmuş bir film olması da gayet doyurucu. Verilen hapis cezası ile de aslında var olan adalet sisteminin işleyişindeki mutlak aksaklık ve yetersizlik filmin ana temi olarak etkin bir şekilde sürüyor. Suçsuz olduğunu iddia eden bir kadının suçsuzluğunu kanıtlayamıyor oluşuyla beraber suçlu olduğunun da tam olarak kanıtlanmadığını, aslında varsayımlardan yola çıkılarak bir cezanın verildiğini görüyoruz. Ama filmimizin asıl konusu bu düzenden, düzenli ve istikrarlı bir plan ile kaçılıp kaçılamayacağı. Filmin ancak sonunda bulunacak olan yine küçük bir detayla tüm taşlar yerine oturacak ve hep birlikte bir oh çekeceğiz. Zekice kurgulanan, duygu ve düşünceleri izleyiciye muhakkak geçiren ve her ayrıntının özenle hazırlandığı filmimiz izlenmeye değer. İzleyenlerle yorumlarda buluşalım:)
Fragman: